|
|
|
|
Herkes Dilediği yorumu yazmakta özgürdür....
Türkiye Haber:RTÜK ESKİ BAŞKANI ZAHİD AKMAN GÖZALTINA ALINDI
Daw-Bay tarih 22.07.2011, 01:04 (UTC) | | Deniz Feneri soruşturmasında önemli gelişme..
Deniz Feneri soruşturmasında önemli gelişme..
RTÜK üyesi Zahid Akman'ın, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü Deniz Feneri e.V. bağlantılı soruşturma kapsamında gözaltına alındığı bildirildi. Akman halen emniyette bulunuyor. Zahid Akman'la beraber Kanal 7'nin üç yöneticisi de gözaltına alındı.
Soruşturma kapsamında İstanbul'da da Kanal 7 Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Çelik, Genel Yayın Yönetmeni İsmail Karahan ve Finans Müdürü Erdoğan Kara gözaltına alındı.
3 şüpheli emniyetteki işlemlerinin ardından 11.00 uçağıyla Ankara'ya gönderilecek
| | |
|
KKTC Haber:2015 YILI KUZEY KIBRIS'TA ÇOK FARKLI OLACAK
Daw-Bay tarih 22.07.2011, 01:03 (UTC) | | Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kamu maliyesi açısından, bugün birçok AB üyesi ülkenin dahi sınıfta kaldığı bir sınavda çok başarılı sonuçlar aldığını belirterek, '"İşte Yunanistan"ın hali ortada. Güney Kıbrıs da aynı duruma düşerse şaşmayın'" dedi....
2015'in Kuzey Kıbrıs'ı çok farklı olacak...Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kamu maliyesi açısından, bugün birçok AB üyesi ülkenin dahi sınıfta kaldığı bir sınavda çok başarılı sonuçlar aldığını belirterek, ''İşte Yunanistan'ın hali ortada. Güney Kıbrıs da aynı duruma düşerse şaşmayın'' dedi.
Başbakan Erdoğan, KKTC'deki temasları kapsamında Gazimağusa'da toplu açılış törenine katıldı.
Konuşmasına, törene katılmaktan ve 61. hükümetin ilk ziyaretini KKTC'ye yapmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirerek başlayan Erdoğan, ''Sizin sevincinizi paylaşmak ve sizlerle kucaklaşmak benim için, tüm bakan ve milletvekili arkadaşlarım için daima heyecan verici olmuştur. Zira Kıbrıs bizim için mübarek şehit kanlarıyla yoğrulmuş Çanakkale gibi aziz bir topraktır. Burada tarihe istikamet veren ecdadımızın aziz hatıralarını şükranla, minnetle yad ediyoruz'' dedi.
Barış ve Özgürlük Bayramı kutlamalarına ''eli boş'' gelmediği için mutluluk duyduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin desteğiyle yapımı gerçekleştirilen tesislerin KKTC ekonomisine önemli katkı sağlayacağına işaret etti.
Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''KKTC bugüne kadar, bütün engelleme ve ambargolara rağmen dimdik ayakta durmayı ve güçlüklere karşı direnmeyi başarmıştır. KKTC'nin kendi ayakları üzerinde durması ve ekonomik açıdan kendine yeterli hale gelmesi için Türkiye Cumhuriyeti olarak elimizden geleni yapıyoruz, yapacağız. Bugün açılışını yaptığımız gibi somut projeler, Kıbrıs Türk halkına uygulanan haksız izolasyonun menfi etkilerini asgari düzeye indirecektir. Elbette diplomatik alanda Kıbrıslı Türklere uygulanan bu haksızlığa son vermek için gerekli her adımı atmaya devam edeceğiz ancak bu gibi projelerle Kıbrıslı Türk kardeşlerimizin sorunlarının çözümüne, bu ülkenin kalkınmasına azami destek sağlayacağız.''
Anamur'da, Mart ayında KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile Alaköprü Barajı'nın temelini attıklarını hatırlatan Başbakan Erdoğan, barajın KKTC'nin verimli topraklarına hayat suyu getirilmesini sağlayacak projenin çok önemli bir ayağını oluşturduğunu belirtti. Projenin KKTC'deki ayağı olacak barajın yerini ve Güzelyurt'u helikopterden incelediğini söyleyen Erdoğan, atılacak adımların önemli olduğunu dile getirdi. Projenin üç yılda tamamlanacağını ve Kuzey Kıbrıs'ın önemli bir sorununun daha çözüme kavuşturulmuş olacağını söyleyen Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Sadece su değil, Türkiye'den KKTC'ye elektrik getirecek olan projemizin çalışmalarına da büyük bir hızla devam ediyoruz, ne olur ne olmaz diye. Böyle dev projeler, bir yandan Kuzey Kıbrıs'ın ekonomik açıdan kabuğunu kırmasını sağlayacak, bir yandan da sizleri yalnızlığa itmek isteyenlere anlamlı bir mesaj teşkil edecektir. Bu tür projelerden daha önemli olan bir husus var, öncelikle KKTC'nin ekonomik altyapısının sağlam bir zemine kavuşması gerekiyor. Halihazırda uygulanan ekonomik programın meyvelerini vermeye başlaması son derece önemlidir, sevindiricidir. KKTC, kamu maliyesi açısından, bugün birçok AB üyesi ülkenin dahi sınıfta kaldığı bir sınavda çok başarılı sonuçlar almaktadır. İşte Yunanistan'ın hali ortada. Güney Kıbrıs da aynı duruma düşerse şaşmayın. Şimdi niye böyle konuştum diye de kızabilirler, onu da söyleyeyim.
Bugün birlikte göğüs gereceğiniz birtakım zorluklar, yarın sizler için kolaylık olacak, yolunuzu açacak, umutlarınızı çoğaltacaktır. 2002 yılında göreve geldiğimizden itibaren, biz de Türkiye'de benzer bir ekonomik program uyguladık kardeşlerim. Onu uyguladığımız için bakın bugün dünya ekonomileri arasında Türkiye büyümede birinci sıraya çıktı. Hamdolsun, kişi başına milli gelir 10 bin doların üzerine çıktı. Bu yıl sonu itibarıyla zannediyorumki 11 bin doları bulacağız. Bakın beraber yola çıktığımız birçok ülke, Avrupa'nın ekonomide en güçlü ülkelerinden biri İspanya, işsizlikte yüzde 20'lere ulaştı. Biz ise o kriz dönemlerini atlattık ve şu anda 9,9'a düştük. Daha iyi olacak ama ne yapacağız? Birbirimize inanacağız. Durmak yok, yola devam, kararlı bir şekilde.''
'MUHATABIMIZ KUZEY KIBRIS'IN SAMİMİ HALKIDIR''
Türkiye'nin uygulanan ekonomik program neticesinde ulaştığı seviyenin, KKTC'nin geleceği için de önemli bir motivasyon kaynağı olacağını vurgulayan Başbakan Erdoğan, bugün Türkiye'nin, makro ekonomik göstergeler açısından dünyada yatırımcıların en çok dikkatini çeken, parmakla gösterilen ülkelerden biri haline geldiğini ifade etti. Bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 11 oranında büyüyen Türkiye ekonomisinin, dünyada çift haneli büyüyen tek ekonomi olduğuna dikkati çeken Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''KKTC'nin ekonomik alanda atacağı adımlar, bu ülkeye uygulanan haksız ambargoya son verilmesi için uluslararası kamuoyu nezdinde baskı oluşturacaktır. Çok açık, net söylüyorum, sizin dertliniz olarak söylüyorum; 2015'i iyi hedefleyin. Bakın şu anda ustalık dönemimize yönelik Kuzey Kıbrıs'ta atacağımız adımlarla 2015'in Kuzey Kıbrıs'ı çok farklı olur. Bunu Kuzey Kıbrıs'taki bazı marjinal grupların, kim olursa olsun bazı marjinal düşüncelerin, Türkiye'ye karşı tavır takınan bazı, adeta sığınmacı grupların söylediklerine sakın kulak asmayın. Bizim muhatabımız sizsiniz, siz. Bizim muhatabımız Kuzey Kıbrıs'ın samimi halkıdır. Siz bizim canımızsınız, ciğerimizsiniz, baş tacımızsınız.
Türkiye olarak, ekonomi yönetiminde sekiz buçuk yılda kazandığımız tüm bilgi ve tecrübeyi, Kuzey Kıbrıs'ın yaşadığı ekonomik dönüşüm sürecine de aktaracak, tüm imkanlarımızla Kıbrıslı kardeşlerimizin yanında olacağız.''(HT-AA)
| | |
|
KKTC Haber:KIBRIS TÜRK TARAFININ "B" PLANI HAZIR
Daw-Bay tarih 22.07.2011, 01:02 (UTC) | | Eroğlu, KKTC'nin ilan edilmesinin ardından BM Güvenlik Konseyi'nin "ayaküstü" aldığı "KKTC tanınmamalı" kararına "ensemizdeki celladın kılıcı gibi" diyor. Ve bu kararın "kaldırılmasını" istiyor....
“Bir kırgınlık olmuştu o günkü koşullarda. Ancak bu kırgınlık artık bitti.” KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun sözleri bunlar.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Ada’ya kritik ziyaretinden hemen önce sohbetimizde, “besleme” krizinin artık geçmişte kaldığını söylüyor KKTC Cumhurbaşkanı ve ekliyor:
“Başbakan Erdoğan, Türkiye’deki seçimlerden sonra yeni hükümetini kurdu. İlk ziyaretini KKTC’ye yapması da çok önemli...”
Erdoğan’ın ziyareti sembolik unsurların dışında ciddi siyasi mesajlar da taşıyacak Kıbrıs sorunu konusunda.
Başbakan, Ada’da “barışa son şans” diyerek, KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun hazırladığı son barış önerisine destek verecek.
Eroğlu’ndan bu önerinin ayrıntılarını alıyoruz:
7 Ekim tarihi kilit tarih. Çünkü 7 Ekim’de Kıbrıslı Rum ve Türk liderler, BM Genel Sekreteri Ban ki Moon ile New York’ta biraraya gelecekler.
Zirve sonucunda Kıbrıs Türk tarafı bir çözüm metni oluşturulup 2012 başında Ada’daki iki kesimde referanduma götürmek istiyor.
İşte “son şans” bu...
Metin üzerinde uzlaşılmazsa, ya da uzlaşılır da referandumlardan “hayır” çıkarsa, 2012 itibarıyla “barış süreci çökmüş” anlamına gelecek.
“BM GÜVENLİK KONSEYİ KARARLARINI GÖZDEN GEÇİRSİN”
Peki “uzlaşmazlık” halinde “B planı” ne?
Kimse açıkça söylemiyor bunu ne Ankara’da, ne KKTC’de. Ancak ipuçları ortada.
Mesela KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun sözleri.
Eroğlu, KKTC’nin ilan edilmesinin ardından BM Güvenlik Konseyi’nin “ayaküstü” aldığı “KKTC tanınmamalı” kararına “ensemizdeki celladın kılıcı gibi” diyor. Ve bu kararın “kaldırılmasını” istiyor:
“BM’nin KKTC tanınmasın kararının daha uzun yıllar Kıbrıs Türk halkının ensesinde celladın kılıcı gibi duramaz. Eğer anlaşma olmazsa, BM Güvenlik Konseyi’ne de düşen görevler var. KKTC’nin tanınmamasını, ilan ettiğimiz gün hemen, ayaküstü almıştı BM Güvenlik Konseyi. Anlaşma olmazsa, bu kararın gözden geçirilmesini bekliyoruz....”
MARAŞ’TA SÜPRİZ YOK
Başbakan Erdoğan’ın KKTC ziyareti öncesinde en çok konuşulan konulardan biri de, Türk tarafının “son bir jest” yapıp yapmayacağı... Rum basını, bu “jestin” kapalı Maraş bölgesi konusunda olmasını bekliyor.
Ancak Eroğlu bu ihtimali ortadan kaldırıyor:
“Maraş’ı verirce, olay orada bitmez. Bu kez Karpaz’ı isterler. Onu alırlarsa, Güzelyurt’u isterler. Vermenin sonu yok. Başbakan Erdoğan’ın Maraş konusunda açılım yapacağı söylentisi yayıyorlar. Ancak benim bildiğim kadarıyla Sayın Başbakan’ın böyle bir düşüncesi yok...”
Kıbrıs sıcak. “Sıcak” hem kelime anlamında geçerli, hem de siyasi açıdan.
KKTC, Başbakan Erdoğan’ı bekliyor..( Zeynep GÜRCANLI hurriyet)
| | |
|
Reportaj:ATATÜRK'E 'KEMAL' DİYEBİLEN TEK ADAM
Daw-Bay tarih 22.07.2011, 01:01 (UTC) | | İsmet İnönü son derece ciddi bir devlet adamı. Atatürk ona çok güveniyor ve önemli meselelerde sürekli onun yer almasını istiyor. Ancak kendi özel hayatına kimsenin müdahale etmesini de istemiyor. İnönü, Atatürk'ün etrafında olan, sofralarında yer alan kişileri pek sevmiyor ve çokça eleştiriyor....
Yaşar Gürsoy, Atatürk'ün çocukluktan ölümüne kadar yanından hiç ayrılmayan can dostu Nuri Conker'i ve hiç bilinmeyen anılarını anlattı
ŞEBNEM ABAYGİL / HABERTURK.COM
Gazeteci ve televizyoncu Yaşar Gürsoy, 'Atatürk ve Can Yoldaşı Nuri Conker' adlı kitabında, Selanik sokaklarında başlayan ve bir ülke kurmaya kadar uzanan bir yolculukta birbirine sıkı sıkıya bağlanmış iki önemli ismin şimdiye kadar gün yüzüne çıkmamış anılarını kaleme aldı.
Gürsoy, Alfa Yayınları'ndan çıkan kitabında, Nuri Conker'in annesi Zehra Hanım'ın yaramazlıklarından ötürü “Bunlardan bir halt olmaz” diye hayıflandığı Atatürk ve Conker'in bilinmeyenlerini, dostluklarını, sürtüşmelerini, muzipliklerini gerçek anılara ve belgelere dayalı bir şekilde anlatıyor.
Bu ikinci kitabınız. Daha önce de çok önemli belgesellere imza attınız. Nuri Conker üzerine bir kitap yazma fikri nereden aklınıza geldi?
İlk kitabım 'Beyninle Seviş(me)' de 42 öykü vardı ve insan ilişkilerini ele almıştım. Dostluklar, kadın-erkek ilişkileri, anne-baba-çocuk ilişkileri... Sonraki süreçte “Benim gerçek bir dostum, can yoldaşım var mı bu hayatta” diye düşünürken birden “Acaba Atatürk'ün en iyi arkadaşı kimdi” diye sordum kendi kendime. Biliyoruz ki birçok yakın arkadaşı var ve bu isimlerle ilgili pek çok bilgi, hatırat var. Kazım Karabekir Paşa'nın, Salih Bozok'un, Kılıç Ali'nin anıları var ve hepsi bir isme dikkat çekiyor ama geçiştiriyorlar o ismi. Nuri Conker o da. Atatürk'ün çocukluk arkadaşı olduğunu, neşeli, muzip, Atatürk'ün olmazsa olmaz dediği arkadaşlarından biri olduğunu biliyoruz sadece ancak hakkında çok fazla bir bilgi yok. Ben de hepsinin birleştiği bu isim hakkında yazmaya karar verdim ve araştırmaya başladım.
Araştırma sürecinde kimlere başvurdunuz?
İnternet aracılığıyla Nuri Conker'in ailesine ulaştım ancak onlarında ellerinde bir belge, bir bilgi olmadığını gördüm. Sadece torunu Nuri Conker'de Atatürk'ün Conker'e yazdığı iki tane mektup buldum, bunlar da kitapta var zaten. 7 ayda yazdım kitabı ama kitabın araştırması yaklaşık 1.5 sene sürdü. Araştırma süreci oldukça zorlu geçti, kütüphanelerde de bir şey yoktu. En sonunda Nuri Conker tarafından yazılmış 'Zabit ve Kumandan' adlı bir kitap buldum. 1913 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nun gidişatını ele almış, askeri manevralarını yazmış. Atatürk de arkadaşının yazdığı kitaba karşılık 'Zabit ve Kumandan ile Hasbihal' adlı bir kitap yazmış. İşte o kitapta Nuri Conker'in hayat hikâyesine ve biyografisine ulaştım. 1881 yılında Atatürk'le aynı mahallede doğan Conker, ölene kadar da kısa süreler haricinde Atatürk'ün yanından hiç ayrılmamış ve kurtuluş mücadelesinde de Cumhuriyet'in ilanından sonraki dönemde de çok önemli görevler üstlenmiş bir isim.
Nuri Conker, Atatürk'ün hayatında çok önemli bir yere sahip ve neredeyse birebir paralel ilerliyor hayatları. Bu iki insanın arasındaki yakınlığa da bilimsel bir açıklama getiriyorsunuz kitapta...
Arif Hoca (Prof. Dr. Arif Verimli) durumu açıklıyor ve Atatürk de birebir o modele uyuyor. Arif Hoca'nın tanımına göre bu bağlılığın nedeni, baba ya da ağabeysizlik, baba kaybı ve bir benzerlik arayışının yansıması olabiliyor. Aynı zamanda Verimli'nin sözleriyle “İnsan bazen yerden o kadar fazla yükselir ki; etrafındaki bazı realiteler flulaşır. İşte böyle zamanlarda size isminizle hitap edecek sadık birine çok ihtiyaç duyar ve ona bağlanırsınız...” Ve kitapta da belirttiğim gibi Atatürk'e "Kemal" diye hitap edebilen tek arkadaşı Nuri Conker'dir. Atatürk çok küçük yaşta babasını kaybediyor, kardeşleri ölüyor. Üvey babası oluyor. Askeri okullarda büyüyor, annesinden-ailesinden ayrı kalıyor, tamamen kopuyor. Rol modeli alabileceği birisi de yok. Bu ve benzeri nedenlerle o yaşlarda Nuri Conker'le birbirlerine bağlanıyorlar. Çocukluğunun Selanik'ini hatırlatıyor Conker ona. Birlikte İstanbul'a geliyorlar, aynı okullarda okuyorlar, Trablusgarp'ta birlikteler... Bir nevi kader arkadaşı oluyorlar birbirlerine.
Nuri Conker'in Atatürk'le ilişkisi çok daha yakın ancak bir suistimal durumu da yok...
Kılıç Ali, Salih Bozok aynı zamanda Atatürk'ün yaverleri; Nuri Conker ise arkadaşı. Çok güçlü bir dostluk var aralarında. Özellikle günümüzde bazı insanlar güçlü bir ismin arkasına sığınarak birçok şey yapabiliyor, yaptırabiliyor. Nuri Conker'in yer aldığı fotoğraflar bile çok az. Cumhuriyet kurulduktan sonra Atatürk, uluslararası alanda çok tanınan bir kişilik oluyor ve o fotoğraflarda Nuri Conker'i göremiyorsunuz. Sadece halkın arasına girdiği zaman, dost meclislerinde görebiliyorsunuz. Ama ne zaman ki iş resmiyete dökülüyor, fotoğrafların hiçbirisinde Nuri Conker yok ama Salih Bozok var, Kılıç Ali var. Anlatabildiğimi umuyorum.
Bilinçli bir tercih mi bu?
Bence tamamıyla kendilerinin bilinçli tercihi. O dönemdeki arkadaşlıklar da şimdiki gibi değil, çok sağlam. Çünkü savaş yılları, silah arkadaşlığı diğer arkadaşlıklara çok fazla benzemiyor. Farklı bir bağlılık.
İNÖNÜ VE CONKER...
Kitapta İsmet İnönü ile Nuri Conker'in aralarının pek iyi olmadığı yazıyor. Bu kişisel bir sorun mu yoksa Atatürk'ü paylaşamama gibi bir durum mu yaşıyorlar?
İsmet İnönü son derece ciddi bir devlet adamı. Atatürk ona çok güveniyor ve önemli meselelerde sürekli onun yer almasını istiyor. Ancak kendi özel hayatına kimsenin müdahale etmesini de istemiyor. İnönü, Atatürk'ün etrafında olan, sofralarında yer alan kişileri pek sevmiyor ve çokça eleştiriyor. Bunu sezdirmeden yapıyor ama bilinçli bir şekilde de hissettiriyor Atatürk'e. Salih Bozok'un, Kılıç Ali'nin, Nuri Conker'in hareketlerini doğru bulmuyor. Her seferinde Nuri Conker'i ezmeye çalışıyor. Ama kader işte, Nuri Conker ölmeden bir gün önce Atatürk, İnönü'ye talimat veriyor ve “Hemen gidin, Nuri Conker için gerekli bütün müdahaleleri yaptırın” diyor. İnönü, Conker'in evine kadar gidiyor ve ölmeden birkaç saat önce Nuri Conker'in yanında bulunuyor.
Bildiğimiz kadarıyla Latife Hanım da pek memnun değil Atatürk'ün arkadaşlarından...
'Teyzem Latife' kitabında da bahsediliyor bu durumdan. Latife Hanım'ın “Nuri Conker sürekli Atatürk'ü içirirdi ama kendisi içmezdi” dediği söyleniyor. Şimdi bunu kanıtlayacak isimler hayatta değil. Kim kimi içirirdi, kim yanlış kararlar verdirtti tartışmaları çok anlamsız bence. O meşhur sofralar bugünün bildiğimiz çilingir sofraları değil. Evet içki var ama bu sabahtan akşama kadar içip, ülkeyi alkollü bir vaziyette yönetmek anlamına gelmemeli. Mehmet Akif Ersoy da sirozdan öldü. Yani her siroz olan alkolden gidecek diye bir kaide yok. Artık bu fikirlerden uzaklaşmak gerekiyor.
Elde ettiğiniz anlatılar arasında sizi en çok etkileyen hangisi oldu?
Atatürk ile Nuri Conker arasındaki ilişkinin net bir şekilde anlaşılması açısından anlatacağım anının önemli olduğunu düşünüyorum. Kalabalık bir dost meclisinde Atatürk, Falih Rıfkı Atay'la atışan Nuri Conker'i sofradan kaldırır. Conker de sesini çıkarmadan gidip yaverin odasında oturur. Atatürk bu duruma üzülür ve Conker'i geri çağırır. Conker gelir ve sessizce oturur masaya. Atatürk de arkadaşına jest olması açısından garsonu çağırır ve Conker'e içki vermesini söyler. Nuri Conker de tepsiye yumruk atıp “Paşam öyle de yapmayın, böyle de yapmayın” der. Düşünsenize, Atatürk'ün karşısına gelip tepsiye vurabilecek bir adam Nuri Conker.
'TABU OLARAK GÖRÜLÜYOR'
Bugünden Atatürk'e bakışı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eğer iki taraf olarak düşünürsek; ikisi de Atatürk'ü tabu olarak görüyor. Yani Atatürkçüler “Atatürk” diyor başka bir şey demiyor ama Atatürk'ün insanı yönünü çok fazla görmezlikten geliyorlar. Diğer taraf ise ondan korkuyor ve görüşlerine yer vermiyor. Benim yapmaya çalıştığım şey Atatürk'ün insanİ yönünü göstermek. Kitapta da anlattığım gibi, bazı konuları asker gibi ya da politikacı gibi değil tamamen insancıl bir şekilde çözebiliyor Atatürk. Kitabın satır aralarına bunlar hakim, dikkatli okuyucular bunları görecekler. Atatürk bir diktatör müydü? Bence hayır. Basit bir örnekle; özellikle halk arasında yürürken diktatörlerin önünde hiç bir zaman, hiç kimse yürüyemez. Bırakın onu, askerlik kurallarına göre bir komutanın bir adım önünde alt rütbede bir kişi yürüyemez. Sağında ya da solunda, bir-iki adım gerisinden gelir. Atatürk'ün birçok fotoğrafına dikkat edin, önünde giden insanları görürsünüz. Mesela Nuri Conker'in bir fotoğrafı var meclisten inerken. Atatürk'ün bir-iki adım önünde, elinde bastonla yürüyor ve gidiyor. Bu durumları aşmışlar. Dertleri ülke kurmak...
Üzerinde çalıştığınız yeni bir kitap var mı?
Birinci kitabımdan sonra yazmaya başladığım ve üzerinde 5-6 yıldan beri çalıştığım bir roman var, bir aşk-macera romanı. O da ilişkilere dayalı bir kitap, tarihle ilgisi yok. Araya bir yolcu aldım, Atatürk ve can yoldaşı Nuri Conker'i yazdım. Bu topraklarda yaşayan, büyüyen, ailesi, ataları bu topraklarda olan bir kişi olarak borcumu ödediğimi düşünüyorum.
| | |
|
Spor:SEYİRCİ SAHAYA GİRDİ MAÇ YARIDA KALDI
Daw-Bay tarih 22.07.2011, 00:59 (UTC) | | Fenerbahçe ile Ukrayna'nın Shakhtar Donetsk takımları arasında yapılan hazırlık karşılaşması taraftarların sahaya girmesi nedeniyle yarıda kaldı...
Fenerbahçe ile Ukrayna'nın Shakhtar Donetsk takımları arasında yapılan hazırlık karşılaşması taraftarların sahaya girmesi nedeniyle yarıda kaldı.
Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı'nda yapılan maçta ilk olarak 58. dakikada, üzerlerinde futbolda şike iddialarına yönelik soruşturmaya ilişkin tutuklanan kulüp başkanı Aziz Yıldırım'ın fotoğrafları bulunan tişörtle 2 taraftar sahaya girdi. Bu taraftarlar kısa süre içinde tribüne gönderilirken karşılaşma kısa bir duraklamanın ardından devam etti.
Mücadelenin 67. dakikasına doğru bu kez, daha fazla sayıda taraftar sahaya girince maç yine durdu. Stattaki tüm görevlilerin yanı sıra futbolcular da bu taraftarları dışarıya çıkarmaya çalışırken karşılaşmanın hakemi Fırat Aydınus, Fenerbahçe Teknik Direktörü Aykut Kocaman ile saha kenarında görüştü.
Fenerbahçe Asbaşkanı Ali Koç da taraftarları sakinleştirmek için sahaya girerken anonsları da dinlemeyen taraftarlar sahaya akın etti. Saha bir anda taraftarlarca doldurulurken karşılaşmanın hakemleri soyunma odasının yolunu tuttu.
Karşılaşmayı yayımlayan yayıncı kuruluşun pilot kameralarının görüntü alması da taraftarlarca engellendi.
Basın tribününe atılan yabancı maddeler ve yoğun tepki nedeniyle de basın mensupları sahadan çıkarılmıştı.
Karşılaşma 0-0 devam ediyordu.
| | |
|
Dünya Haber: VOA'YA GÖRE TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA DEĞİŞİM VAR
G@@D-L!FE tarih 06.07.2011, 17:48 (UTC) | | Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin Bingazi'deki Libya Geçici Ulusal Geçici Konseyine kesin destek verdiğini açıkladı. Davutoğlu, Bingazi'ye yaptığı ziyaret sırasında muhalif güçleri Libya halkının meşru temsilcisi olarak ilan etti ve Kaddafi'nin gitmesi gerektiğini ...
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin Bingazi’deki Libya Geçici Ulusal Geçici Konseyine kesin destek verdiğini açıkladı.
Davutoğlu, Bingazi’ye yaptığı ziyaret sırasında muhalif güçleri Libya halkının meşru temsilcisi olarak ilan etti ve Kaddafi’nin gitmesi gerektiğini söyledi.
Albay Kaddafi ile yakın ilişkisi olan Türkiye, Libya liderinin krizi çözmede hala rol oynayacağını savunan birkaç ülkeden biriydi.
Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Selim Yenel politika değişikliğinin kolay olmadığı görüşünde.
Türkiye’nin çok ihtiyatlı bir tutum izlediğini, iki tarafla da diyalogu korumaya çalıştığını belirten Yenel, ancak sonunda Kaddafi ile diyalogun imkansız hale geldiğini buna karşılık Bingazi’dekilerin daha sorumlu hareket ettiğini gördüklerini söylüyor. Yenel, sonunda gerçeği kabul ettiklerini ve Bingazi’deki yönetimin Libya halkını temsil ettiğini kavradıklarını belirtiyor.
Ankara Libya’daki muhalefete destek sözünü daha önce verdiği 100 milyon dolara ek 200 milyon dolarlık yardımla somutlaştırdı. Türk yetkililer bu paranın muhalefetin günlük ihtiyaçlarına karşılamaya yardımcı olacağını bildiriyor.
Gazeteci Semih İdiz’e göre Libyalı muhalif güçlere verdiği güçlü destek Ankara’yı Batılı müttefikleriyle aynı çizgiye getirdi. Türkiye’nin daha önce bölgede daha bağımsız bir politika izlediğini hatırlatan İdiz, Ankara’nın artık kendi inisiyatifiyle bir süreç belirleyemeyeceğini, Washington ile işbirliğine daha çok yöneleceğini ya da paralel bir tutuma gireceğini savunuyor.
EDAM adlı araştırma kurumunun başkanlığını yapan Carnegie Enstitüsü uzmanlarından Sinan Ülgen de Batılı müttefikleriyle aynı çizgiyi paylaşan Türkiye’nin şimdi daha etkin bir rol oynayacağı görüşünde.
Türkiye’nin NATO üyesi Müslüman bir ülke olarak önemli bir rol oynayacağını vurgulayan Ülgen Ankara’nın sadece Libyalı muhalefete mali kaynak sağlamadığını Libya halkına kaderini tayin etmede yardıma kararlı olduğunu gösterdiğini de söylüyor.
Gündemde bundan sonra muhalefetin Türkiye’de büro açması ve 15-16 Haziran tarihlerinde İstanbul’da düzenlenecek Uluslararası Temas Grubu toplantısının hazırlıkları var.
Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Selim Yenel, toplantıda Kaddafi sonrası Libya’nın şekillenmesine ağırlık verileceğini, Türkiye’nin 25 bin işçisinin çalıştığı Libya’da ekonomik çıkarları bulunduğunu vurguluyor. Libya’nın siyasi geleceğinin bir numaralı sorun olduğunu kabul eden Yenel, yine de ekonomiye büyük önem verdiklerini saklamıyor.
Gözlemcilere göre Ankara’nın Kaddafi ile ilişkiyi kesmemesinde Libya ile imzaladığı milyarlarca dolarlık iş sözleşmelerinin büyük rolü oldu. Ancak Ankara’nın muhalefetin yanında yer aldığını açıklamasının ardından yaptığı ilk iş, BM yaptırımları çerçevesinde Libya ile ortak Arap-Türk Bankasına el koymak oldu. (Voa)
| | |
|
|
Bugün 18064 ziyaretçi (35569 klik) daha bizlerle birlikteydi
|
|
|